Ülkeme duyduğum özlem, o kadar derin ki; yaptığım kıyaslamalarda hep Türkiye’yi Kanada’ya göre daha üstün görmekten bir türlü vazgeçemiyorum. Burada ki insanlar, izledikleri, arka sokaklarda çöplükte oynayan, kir içinde çocukların gösterildiği belgesellerden sonra benim çizdiğim tabloya hayret ediyorlar. Havası, toprağı ve insanı açısından o kadar şanslı bir toplumuz ki aslında, keşke değerini daha iyi kavrayabilsek…
Bu ülkede soğuk var, güneş bize güldüğü gibi gülmüyor burada. Toprak o kadar cömert değil, insanlar koşulsuz bağrına basmıyor seni. Binlerce yıllık kültür birikimine sahip bir coğrafyanın, sessizlikte bile duyulan nağmeleri de yok, keskin hatlarla çizilmiş, düşündükçe gururlandıran kültürel kimlikleri de…
Ama güven var. Öyle bir güven ki, herkese ve her şeye karşı. Polis arabanızı durdurup, alkol alıp almadığınızı sorduğunda “hayır” diye cevap verirseniz, sözünüze itimat ediyor. Ya da gelen telefon faturanızın yanlış olduğunu düşünüp, firmayı aradığınızda kontrol bile etmeden hemen tutarı sizin istediğiniz miktara indiriyorlar. Ya da sınav esnasında, sınıfta gözetmene ihtiyaç duyulmuyor. Kopya, aldatma, sahtekârlık kavramları insanların beyinlerinde, ruhlarında yer edemiyor çünkü ihtiyaçları yok. Buradakiler bu durumu şöyle açıklıyor: Mesela ödemeniz gereken gelir vergisinde usulsüzlük yapıp, birkaç bin doları cebe attınız diyelim. Yakalandığınız takdirde, bütün hayatınız yanıyor. Kaybedecekleriniz, kazandığınızın çok ama çok üstünde. Söylediğiniz her söz doğru kabul ediliyor ama bir yalanınız yakalanırsa, cezanızı koşulsuz şartsız çekiyorsunuz. Araya tanıdık sokmak, işleri kolaylaştırmak ve çabuklaştırmak, öncelik tanımak gibi eylemler asla ve asla mümkün değil. Herkes yasalar ve yaptırımlar karşısında eşit. Herkes üstüne düşeni layıkıyla ve doğru yaptığı için, yanlış yapan birisi o kadar aşikâr bir şekilde göze batıyor ki; diğerleri uyarmak veya otoritelere şikâyet etmek suretiyle hemen o yanlışı gideriyor.
Yaptırımların eksiksiz uygulanıp, usulsüzlük durumunda, insanların; başlarına geleceklerden çekinmelerinin dışında diğer faktör ise, hayatların güvence altında olması, yani ekstra üç beş kuruşa kimsenin itibar etmemesi. Örneğin dört ay bir işte çalışıp, o veya bu nedenle işten ayrıldığınızda yeni bir iş bulana kadar maksimum bir sene boyunca devlet size işsizlik sigortası adı altında maaşınızın belirli bir yüzdesini (%50’den fazla, kişiye göre değişiyor) ödüyor. Bu arada da, işsizlik kurumları size iş bulmak için, gerçekten hatırı sayılır bir çaba harcıyor. Diyelim ki; bayansınız ve bebek bekliyorsunuz, bebeğiniz doğmadan bir-iki ay önce izine ayrılıp, bebek doğduktan sonra en az bir sene çalışmıyorsunuz. Siz bebek iznindeyken, işvereniniz yerinize geçici bir eleman alıp, izniniz dolduğunda sizi işe geri alıyor. İşinizi asla fesih edemiyor. Bu arada yine devlet, aldığınız maaşın %60 -70 kadarını size her ay ödüyor. Hiçbir işveren sizi, piyasadan daha ucuza çalıştıramıyor. Tatil haklarınız, fazla mesai ücretleriniz hepsi ama hepsi yasalarla o kadar sıkı bir güvence altında ki, bir haksızlığa uğradığınız anda devlet çok ciddi miktarlarda ki cezaları firmaya ödetiyor. Patronunuz size sesini yükseltemiyor veya yaptığınız iş veya kişiliğinizle ilgili rencide edici bir davranışta bulunamıyor.
Bir eleman işe alınırken asla yaş, medeni durum, din, ırk, cinsel tercih gibi sorular sorulamıyor. Sorulduğu veya işe alımda bu faktörlerden birinin de değerlendirildiği ortaya çıkarsa bu ayrımcılığa giriyor ve ilgili firma ayrımcılığa uğrayan kişiye yüksek tazminatlar ödüyor. Cezalar o kadar ağır ki, kimse sistemin dışında davranmaya cesaret edemiyor.
Bu arada da, her şeyin fiyatı aşağı yukarı aynı... Örneğin aynı nesneyi veya hizmeti bir yerde pahalı, diğer yerde ucuza bulma gibi bir şansınız yok. İyi kazandığınız için, iyi de harcıyorsunuz. Harcamak zorunda bırakılıyorsunuz daha doğrusu. Eğer biriktirdiğiniz bir para varsa, onun için de ek vergi ödüyorsunuz. Bu şekilde, hem piyasada para oluyor hem de herkes aynı oranda kazanıyor.
Zaten burada ki insanların, para biriktirme, yatırım yapma gibi kaygıları yok. Sağlık hizmetlerinin ücretsiz ve herkes tarafından eşit ölçüde yararlanılabildiği ve hiçbir şekilde kayırma olmadığı için, yaşlıların da gerçekten güler yüz ve sevgiyle, bakımlarının yapıldığı yaşlılar yurduna gitme imkânı olduğu için, kimse parasını yastık altı yapmadan özgürce, gelecek kaygısı gütmeden harcıyor.
“Bu kışta nasıl ısınacağım, çocuğumu hangi dershaneye hangi parayla göndereceğim?” derdi olmadan yaşayan bu insanların toplumunda, suç ya da aldatma eylemleri; akıl alamayacak kadar yanlış ve gereksiz.
Ne diyeyim, darısı başımıza…