teyap
Ezgi Theriault
Ezgi Theriault

Kadın Krallığı 2

7 Şubat 2011 Saat: 22:23
YORUM YAPTavsiye EtYazdır

Bu yazı 1.297.110.928 kez okunmuştur

BÖLÜM 2

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde Kuzey Amerika Kıtası’nda evlenip, evinde çocuk bakan kadınlar varmış. Bu kadınların toplumda hiçbir söz hakkı yokmuş. Gün gelmiş kadınlar “Yeter artık, bizde erkekler gibi çalışıp kendi kararlarımızı kendimiz verebiliriz” deyip onlarla eşit olmak için savaş açmış.

Böylece günümüzün modern kuzey Amerikalı kadını, kendi kendine yeten, boyacılıktan, inşaat işçiliğine, kaynakçılıktan, tır şoförlüğüne kadar “erkek işi” olarak kabul edilen her türlü işte çalışmaya başlayıp, “eşitlik” kavramını “üstünlük” olarak değiştirmiş.

Sonra Kanada hükümeti, tıpkı zamanında bu topraklarda yaşayan yerlilere yaptığı haksızlıktan duyduğu pişmanlık ile onlara yeni imtiyazlar tanıması gibi, kadınlara da yıllardır ezilmesinin karşılığı olarak birçok hak tanımış. Yasalar önünde, eğer bir kadın evlenirse; ayrılma durumunda, koşulsuz şartsız tüm malların yarısının kadına verilmesi dışında genel olarak erkek, çok büyük miktarlarda paraları, kadına ödemek durumunda kalıyor. Boşanma avukatlığı özellikle çok revaçta bir meslek burada.

Zaten ipleri çoktan kadına vermiş olan erkekler grubu da evlenmekten bu yüzden çekiniyor. Evlilik kurumu yerine çiftler birlikte yaşayıp çocuk sahibi oluyorlar. Yine de eğer bir kadın ve erkek altı ay birlikte yaşarlarsa devletin gözünde bir nevi evli sayılıp ayrılma durumunda yine malların yarısı kadına gidiyor. Bu durumun erkek açısından tek avantajı, boşanırken ödenen yüklü tazminatlar, evlenme dışında ki ayrılıklarda ödenmiyor.

Dışarıdan bakıldığında kadın için gerçekten büyük bir avantaj gibi gözüken bu yasalar, aslında onları büyük bir yalnızlığa itiyor. Çünkü ilk adımı her zaman kadın atmak zorunda... Kendine uygun bir eş bulmak, onu birlikte yaşamaya ikna etmek gerçekten çetin bir iş. Kadın dış dünyada kendine yettiğinden beri, ev işleri yapmadığından bu kıtada erkek te artık her işini kendisi yapıyor. Dolayısıyla kimsenin kimseye ihtiyacı kalmıyor. Aynı zamanda, erkek, eğer kendi almak yerine eşinden bir bardak su isterse bu “kadını kötüye kullanma” sayılıyor. Dünyanın bu tarafında erkekler, yemek yapıyor, çamaşır yıkıyor, çocukları okuldan alıyor, evi süpürüyor. Her şey bir çift arasında sıraya sokulup paylaşılıyor.  Erkek evde yemek yaparken, kadında eğer sıra ondaysa dışarı da ki kar kıyamete rağmen evin önünde ki karları temizliyor.

Bizim ülkemizde olan, erkek tarafından korunma, el üstünde tutulma, şımartılma şansı yok bu tarafta ki kadının. Tüm masrafların yarısını ödemek zorunda kadın. Kendi kazandığı parayı sadece kendine harcama lüksü de yok, bir çocuk doğurduğunda çiçeklerle, tek taş yüzükle kutlanma şansı da.

Yasal olarak kadın evlense de, erkeğin soyadını taşıyamıyor. Bu ilk bakışta feminist gruplar tarafından modern bir yaklaşım olarak algılansa da, aslında aile birliğine atılan büyük bir darbe. Aynı soyadını taşımadıklarından, kadın ve erkek bir aile birliği yerine, ortak bir noktada buluşan iki farklı birey olarak kalıyor. Halbuki Türk kadınının gücü, evlendiği andan itibaren erkeğin ailesine dahil olmasından geliyor. Soyunun devamını sağlayacak, yuvanın huzuru ve güvenliği emanet edilecek kutsal bir varlık olarak kabul ediliyor kadın Türkiye’de. Kilo alsa da, sakat kalsa da, çalışmasa da, kadın terk edilmiyor. Çünkü erkek kadına bağımlı Türkiye’de; yaptığı yemeklere, ev işlerine minnettar, kadın aile birliğinin içinde güvende…

Burada ise azıcık işler ters gittiğinde, erkek hemen rest çekiyor. Her işini kendisi yapıyor zaten, ihtiyacı yok ki kadına… Bu durum kadınları daha bir saldırgan ve depresif yapıyor. Birlikte olmaya başladıkları andan itibaren, kadın erkeğin kişiliğine saldırıp onu pasifleştiriyor. Erkek söz sahibi olamayan bir kuklaya dönüşüyor eğer dönüşmez ise, o ilişki bitiyor.

Burada ki kadın, kendine biçilen sıfatlarla, süregelen üstünlük ve mükemmellik kavgasıyla o kadar meşgul ki, farkına varamıyor kendi gücünün ve güzelliğinin. Yönettiğini sanırken aslında kendini ve çevresindekileri hırpaladığının…

Yüzde yetmiş ihtimalle yalnız yaşlanacağının…

Türkiye’de ki kadın çok güçlü. Çünkü biliyor, verdiklerin kadar alabilirsin hayattan… Ailesini yücelttikçe yüceliyor Türk kadını, hayatın tüm zorluklarına rağmen, ispatlamadan, haykırmadan, kavga etmeden öyle sessizce, olduğu gibi yönetiyor krallığını… Bazen politikayla ama hep sevgi ve saygıyla…

YORUMLAR

Bu Yazıya Yorum Yapılmadı. İlk Yorumu Siz Yapmak İster misiniz? 
Lütfen Resimdeki kodu yazınız
 

BİZİM DARICA - Darica Haberleri - Darica Gazetesi Tavsiye Formu

Bu Yazıyı Arkadaşınıza Önerin
İsminiz
Email Adresiniz
Arkadaşınızın İsmi
Arkadaşınızın E-Mail Adresi
Varsa Mesajınız
Güvenlik KoduLütfen Resimdeki kodu yazınız

Yazarın Diğer Yazıları

Ağla katil anası ağla…24 Ekim 2011 Saat: 23:05
Hoşcakal İstanbul2 Mayıs 2011 Saat: 23:10
Kopyasız toplum19 Nisan 2011 Saat: 00:57
Yabancı Damat12 Nisan 2011 Saat: 15:51
Tüm Yazıları
Yukarı ↑